Toskana: Ortaçağdan Günümüze Masalsı Bir Yolculuk
Toskana: Masalsı Kasabalar ve Zamanın İzleri
Toskana, İtalya’nın kalbinde yer alan ve tarih, sanat ile doğanın iç içe geçtiği bir bölge olarak her gezginin hayalini süsler. Roma’dan veya Venedik’ten başlayarak Toskana’nın masalsı kasabalarını keşfe çıkabilirsiniz. Roma’dan yola çıkarsanız, Floransa’ya doğru giderken kırsal İtalya’nın altın sarısı tarlalarını, zeytinliklerini ve yavaş yavaş yükselen tepeleri görebilirsiniz. Venedik’ten geliyorsanız, kuzeyden güneye inerken Po Vadisi’nin yeşilliği ve Apennin Dağları’nın görkemli manzarası eşliğinde yolculuk yapabilirsiniz.
Pisa: Eğik Kule’nin Gölgesinde Tarih
Toskana yolculuğunun ilk durağı Pisa olabilir. Pisa, sadece ünlü Eğik Kulesi ile değil, aynı zamanda tarihi meydanları ve zarif binalarıyla büyüler. Kışın, karla kaplanmış meydanda yürürken kule ve katedralin taşları gri ve gizemli bir atmosfer oluşturur. Bahar aylarında ise çiçekler açar, meydan yemyeşil olur ve burası adeta fotoğraf karelerinden fırlamış gibi görünür. Mucizeler Meydanı’ndaki katedral, vaftizhane ve Pisa Kulesi, Gotik ve Romanesk mimarinin muhteşem örneklerini sunar. Palazzo della Carovana ve Museo dell’Opera del Duomo ise şehrin tarihine derin bir bakış sağlar.
Pisa, Ortaçağ’da Akdeniz’in en güçlü deniz cumhuriyetlerinden biriydi. 11. yüzyıldan 14. yüzyıla kadar Pisa, Ceneviz, Venedik ve Amalfi ile birlikte İtalya yarımadasının en güçlü deniz cumhuriyetlerinden biri olarak tarihe geçmiştir. Bu dönemde şehir, deniz ticareti, bilim ve sanatla iç içe geçmiş bir kültürel merkez haline gelmiştir. Pisa, aynı zamanda ünlü bilim insanı Galileo Galilei’nin doğduğu şehir olarak da bilinir. Galileo, burada eğitim almış ve bilime olan ilgisini geliştirmiştir.
San Gimignano: Ortaçağ’ın Taş Kuleleri
San Gimignano, dar taş sokakları ve göğe uzanan 14 kuleli silueti ile Ortaçağ’dan fırlamış bir kasaba gibidir. Kışın, hafif karla kaplı taş sokaklarda yürürken kasaba sessiz ve gizemli bir hava taşır; baharda ise kasabayı çevreleyen vadiler yemyeşil olur ve taş evlerin üzerinde güneşin ışıkları oynamaya başlar. Piazza della Cisterna ve Torre Grossa, kasabanın kalbini oluşturur; burayı ziyaret etmek, zamanda yolculuk yapmak gibidir. Gelateria Dondoli’de bir dondurma molası da unutulmamalıdır.
San Gimignano, şair Folgore da San Gimignano‘nun doğum yeri olarak da bilinir. 13. yüzyılda yaşamış olan Folgore, özellikle “Cento sonetti” adlı eseriyle tanınır. Ayrıca, kasaba UNESCO Dünya Mirası Listesi’nde yer almakta olup, Ortaçağ mimarisinin en iyi korunmuş örneklerinden biridir.
Siena: Gotik Mimarinin Zirvesi
Siena, Ortaçağ’dan günümüze kadar korunmuş yapılarıyla büyüleyicidir. Piazza del Campo, her mevsim ayrı bir güzellik sunar: kışın karla kaplandığında meydan sanki bir kartpostal gibi görünürken, baharda çevresindeki çiçekler ve ağaçlar şehre hayat katar. Siena Katedrali (Duomo di Siena), beyaz, yeşil ve siyah mermerlerle kaplanmış ve Michelangelo ile Donatello’nun heykellerini barındıran muhteşem bir yapıdır. Şehrin dar sokaklarında yürümek, tarih ve sanatı iç içe yaşamak gibidir.
Siena, Rönesans ve Ortaçağ dönemi İtalyan sanatçılarıyla bağlantılıdır. Özellikle Duccio di Buoninsegna (1255–1319) ve Simone Martini gibi ünlü Gotik ressamlar, Siena’daki katedraller ve kiliseler için eserler üretmişlerdir. Ayrıca, Siena’nın her yıl düzenlenen Palio at yarışları, tarih boyunca kasabanın sosyo-kültürel hayatının bir parçasıdır ve bu etkinliğe katılan veya etkilenmiş ünlü tarihî kişilikler vardır.
Lucca: Tarih ve Yeşilin İç İçe Geçtiği Şehir
Lucca, surlarla çevrili tarihi şehir merkezi ve yeşil parklarıyla ünlüdür. Kışın, şehir sakin ve sessizdir, sokaklarda yürümek adeta bir keşif yolculuğudur. Baharda ise ağaçlar yeşerir, çiçekler açar ve şehir parkları yürüyüş için mükemmel bir ortam sunar. San Michele in Foro Kilisesi ve Lucca Katedrali San Martino, şehrin tarihini gözler önüne serer.
Lucca, dünyaca ünlü opera bestecisi Giacomo Puccini‘nin doğum yeridir. 1858 yılında doğan Puccini, “La Bohème”, “Tosca” ve “Madama Butterfly” gibi eserleriyle tanınır. Puccini’nin doğduğu ev ve müzesi, müzik meraklıları için mutlaka görülmesi gereken yerlerdendir.
Volterra: Etrüsklerden Ortaçağ’a Yolculuk
Volterra, Etrüsk döneminden kalma kalıntıları ve taş sokaklarıyla tarih severleri büyüler. Kışın, kasabanın taş evleri hafif karla kaplanmışsa, ortaya çıkan görüntü adeta bir tablo gibidir. Baharda ise çevredeki yeşil vadiler kasabayı çevreler, doğa ve tarih iç içe geçmiş olur. Volterra’nın dar sokaklarında dolaşmak, taş evlerin ardındaki geçmişi hissetmek mümkündür.
Toskana’da Yolculuk: Roma mı, Venedik mi?
- Roma’dan Toskana’ya: Şehri terk ettikten sonra yavaş yavaş değişen manzaralar eşliğinde Floransa’ya doğru ilerlersiniz. Roma’nın antik yapılarından sonra, Toskana’nın taş kasabaları, sararmış tarlaları ve üzüm bağları adeta bir masal dünyasına giriş gibi gelir.
- Venedik’ten Toskana’ya: Kuzeyden geliyorsanız, Po Vadisi’nden geçerken yemyeşil düzlükler ve tarihi köyler göze çarpar. Apennin Dağları’nın eteklerinde kıvrılan yollar, Toskana’nın klasik tepelerini ve taş köylerini keşfetmenizi sağlar.
Toskana, her köyü ve kasabasıyla her gezgine farklı bir hikaye sunar. Şarap bağları, zeytinlikler, tarihi yapılar ve sanat eserleriyle dolu bu bölge, hem doğayı hem de kültürü deneyimlemek isteyen gezginler için unutulmaz bir rotadır.





