Skip links

Tivat, Perast, Kotor ve Budva: Adriyatik’te Mutlu Bir Yolculuk

Adriyatik kıyısında, haritada birkaç santim uzaklıktaki ama ruhumda köprü kuran dört şehir var: Tivat, Perast, Kotor ve Budva.
Buralar benim için yalnızca birer ziyaret noktası değil; babamın çocukluğunun, gençliğinin geçtiği topraklar.
O hayattayken birlikte göremedik, ama o, amcalarım ve halalarım anlattıkça ben bu şehirleri hayalimde büyütmüşüm.
Yıllar sonra kendi adımlarımla geldiğimde anladım ki, vatan bazen hiç görmediğin bir yeri kalbinde taşımaktır.

Babamın çocukluğundan bana kalan küçük fragmanlar, bu sokaklarda yankılandı.
Her taş, her liman duvarı, onun gözlerinden bana bakar gibiydi, onun hayalleriyle, onun özlemiyle fısıldadı.

Tivat: Sessiz Başlangıç

Tivat, ilk bakışta sade bir liman kenti gibi görünür. Ama tam da bu sadelikte saklıdır onun çağrısı. Abartısız, gösterişten uzak; ama bir şey söylemek ister gibidir. Deniz kenarında oturduğunuzda, karşınızda sıralanan yatlar bir bakıma şehirle kurduğunuz ilişkinin aynası gibidir: uzak, ama göz ucuyla sizi tartan bir duruluk.

Tivat’ta zaman kendini göstermemeye çalışır. Bir sabah kahvesi, akşamüstü rüzgârı ve geceye yaklaşan gökyüzü arasında geçer saatler. Tivat, gürültüyü değil; içsel bir hazırlığı temsil eder. Diğer şehirlere gitmeden önce bir nefes gibi.

Perast: Zamanın Durduğu Yer

Tivat’tan ayrılıp Perast’a vardığınızda, zamanın lineer akışı kırılır. Sanki tarihin bir kıvrımına düşmüşsünüz gibi. Sessizlik burada daha derin, duvarlar daha konuşkan.

Perast’ta denizle kara arasında, taşla gökyüzü arasında sıkışmış bir dinginlik vardır. Her bina, her pencere, geçmişten bir şeyler fısıldar. Karşınızdaki iki küçük ada – biri kilise, biri terkedilmiş – bir hikâyenin görsel özeti gibidir: inanış, terk ediş ve sonsuz bekleyiş.

Burada yürümek; hem kendine yaklaşmak, hem de unutulmuş bir zamanı aralamak gibidir.

Kotor: Labirentin Kalbi

Kotor’a vardığınızda şehir birden yoğunlaşır. Dar sokaklar, taş merdivenler, yüksek surlar… Kent, sizi içine almak ister. Ama bu davet samimi olduğu kadar sınayıcıdır da. Her köşe bir geçmiş, her gölge bir bekleyiş taşır.

Kotor, dışarıdan değil içeriden tanınır. Onunla kurduğunuz ilişki, labirentin içinde kaç kez kaybolduğunuzla ölçülür. Saat kulesinin altından geçerken yukarı bakmak, eski bir pencerenin ardından gelen gülümsemeyi yakalamak ya da bir kedinin peşinden yürümek… Hepsi sizi yavaş yavaş şehrin kalbine çeker.

Ve surların üzerine çıktığınızda, tüm körfez ayaklarınızın altına serilir. Bir harita gibi değil; bir hafıza gibi.

Budva: Dışa Dönük Bir Final

Budva, bu dört şehir arasında en dışa dönük olanı. Renkli, kalabalık, sesli… Ama dikkatli bakıldığında, onun da içinde bir sükûnet taşıdığı görülür. Özellikle eski şehir bölgesinde, sabahın erken saatlerinde ya da gün batarken, kalabalığın arkasında bir başka Budva belirir. Sanki gün boyunca üzerine giydiği turistik kıyafetleri çıkarıp, kendi kimliğine döner.

Budva’da yürümek; yaşamla bir uzlaşmadır. Ne tam olarak senindir şehir, ne de yabancısıdır. Kendi halinde, ama aynı zamanda hep sahnede.

Bir Hafızanın İzinde

Bu dört şehir, bir çizgi değil; bir döngü. Tivat’ta başlayan sessizlik, Perast’ta geçmişle buluşur; Kotor’da içe döner, Budva’da yeniden açılır.

Bazı şehirler gidilecek yerler değildir; içinde bir şeyin değiştiği duraklardır. Tivat, Perast, Kotor ve Budva… Her biri bir durağın adı gibi görünse de, aslında insanın kendi içinde yürüdüğü yolların farklı yüzleridir. Benim için bu seyahat başlangıcından Budva’nın canlı kapanışına kadar, her durak babamın izlerini taşırken aynı zamanda içimde yeni bir vatan duygusu yeşertti.

Leave a comment

This website uses cookies to improve your web experience.
Explore
Drag