Friedrich Schiller: Özgürlüğün ve İdealizmin Şairi
J. C. Friedrich von Schiller (1759-1805), 1802 yılında soyluluk unvanı almış bir şair, filozof, tarihçi ve en önemli Alman dram yazarıdır. Yazdığı çoğu tiyatro eseri Alman tiyatrosunda başyapıt niteliğindedir.
Sözleri:
Gençlik düşlerinizi koruyun.
Asıl yalnızken yalnız değilim.
Çıkar, zamanın büyük putudur.
Bizler birer görüşten başka neyiz ki?
Suçlar arttıkça utanma duygusu azalır.
En güçlü insan yalnızken güçlü olandır.
İnsanı büyük ya da küçük yapan kendi iradesidir.
İçine atılmadan evvel, uçurumun derinliğini öğren.
Dünyayı haksızlık yönetiyor, adalet yalnız sahnede var
Arkadaşlar bana ne yapabileceğimi gösteriyor, düşmanlar bana ne yapmam gerektiğini öğretiyor!
Schiller Evi Weimar
Göğsümde hafif bir hüzün ve derin bir hayranlık duygusuyla Friedrich von Schiller’in müze evinin kapısından içeri adımımı attım. Alman edebiyatının bu büyük dehasının yaşadığı, yazdığı ve düşlediği mekanları görmek kalbimi tuhaf bir heyecanla doldurdu. Sanki zamana meydan okuyan bu duvarlar, Schiller’in ruhunu hâlâ içinde barındırıyordu.
Ahşap döşemelerin hafif gıcırtısı kulaklarımda yankılanırken, o dar merdivenlerden yukarı çıkarken bir an duraksadım. Yıllar önce Schiller’in de bu basamakları ağır ağır tırmandığını, belki de yeni bir eser üzerine düşüncelerini şekillendirdiğini hayal ettim. Her oda, her eşya birer zaman kapsülü gibiydi; kalemiyle işlenmiş duygu dolu kelimelerin izlerini taşıyordu. Masasının üzerine düşen soluk ışık, onun geceler boyu süren yaratım sürecine sessizce tanıklık etmişti.
Odanın köşesinde bir sandalye vardı, yıpranmış ama dimdik ayakta. Belki de “Wilhelm Tell”in ilk dizeleri burada şekillenmişti. Raflarda dizili kitaplar, zamanın dokunamadığı birer anıt gibi duruyordu. Şairin yalnızca sözcüklerde değil, bu mütevazı eşyaların ruhunda da yaşamaya devam ettiğini hissettim.
Pencereden dışarı baktığımda, belki de Schiller’in de bir zamanlar gözlerini gezdirdiği sokakları seyrettim. Bir an için geçmiş ile bugün arasında bir köprü kurulmuş gibiydi. Onun hayalleri, onun idealleri hâlâ burada, bu odada, bu eşyaların arasında yankılanıyordu.
Schiller’in müze evinden çıkarken içimde hem bir ağırlık hem de tarifsiz bir ilham vardı. Bu büyük dehanın ayak izlerine basmış olmanın verdiği hüzün ve onurla, edebiyatın ölümsüzlüğüne bir kez daha inandım. Zaman akar, insanlar göçer ama kelimeler daima yaşar…



