Fondation Beyeler: Doğanın Kalbinde Sanatın Nabzı
İsviçre’nin kültürel omurgası Basel’in hemen kıyısında, Riehen’de, sessizce yükselen bir yapı: Fondation Beyeler. Ne görkemli bir manifestoyla var olur, ne de kendini saklamaya çalışır. Tam aksine, doğanın içinde sanatla birlikte nefes alır. Burada sanat, yalnızca duvarda asılı durmaz; peyzajla, ışıkla, zamanla konuşur.
Ernst ve Hildy Beyeler’in Rüyası
Fondation Beyeler’in hikâyesi, bir tutkunun ve zarafetin ortak ürünü. İsviçreli galerist çift Ernst ve Hildy Beyeler, bir ömür boyu topladıkları eserleri halka açmaya karar verdiklerinde, modern ve çağdaş sanatın Avrupa’daki en rafine koleksiyonlarından birine de hayat vermiş oldular.
Koleksiyonda Monet, Cézanne, Van Gogh, Picasso, Rothko, Giacometti ve Bacon gibi ustaların yanı sıra, Rothko’nun renklerinin yankılandığı, Calder’in hareket ettiği, Klee’nin düşler kurduğu bir dünya var.
Renzo Piano’nun Sessiz Mimarisi
Müzeyi özel kılan yalnızca eserler değil. Renzo Piano imzasını taşıyan yapı, İsviçre doğasıyla kurduğu diyalogla başlı başına bir sanat eseri. Cam duvarlar, galeri alanlarını dış dünya ile buluştururken, içerideki her sanat eseri adeta nefes alıyor. Mimari burada, sanatın önüne geçmiyor; ona alan açıyor, onunla birlikte akıyor.
Fondation Beyeler’in bahçesi, Claude Monet’nin “su bahçeleri”ne göndermeler taşıyor. Ziyaretçi, galeriden çıkarken yeniden doğayla karşılaştığında, kendini bir tabloya adım atmış gibi hissediyor.
Sanat, Zaman ve Mekân
Fondation Beyeler’in belki de en çarpıcı yönü, koleksiyonun ve sergilerin zamanla değişmesiyle birlikte verdiği süreklilik hissi. Andy Warhol’dan Gerhard Richter’e, Louise Bourgeois’dan Wolfgang Tillmans’a uzanan sergiler, klasik ile çağdaş arasında kurulan güçlü köprüyü gösteriyor.
Burada her sergi, mekâna ve zamana özgü bir varoluş biçimi kazanıyor. Yani Fondation Beyeler’e her geliş, bir başka deneyim demek. Sanatla tekrar tanışmak, yeniden görmek, yeniden düşünmek…
Perspektif
Fondation Beyeler, yalnızca bir müze değil; sanatla doğa arasında kurulmuş bir meditasyon alanı. Basel’in sessiz kıyısında, duvarlar arasında değil; ağaçların gölgesinde, ışığın düşüşünde sanatın özüne dokunan bir yer.
Buradan ayrıldığınızda aklınızda bir tablo değil, bir hissin izi kalır.


